|
İyi de polise ne oluyor? Davacı kim?
MÜ-TECAVÜZLER İKTİDARI…
1970 ortalarında ülke sinemasının film şeritleri, makaralarından “porno” furyası ile boşalıyordu. Bol tecavüz sahneli bu filmlerde mağdurenin, “Bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla” sözleri beyaz perdeden izleyici koltuklarına tokat gibi çarpardı. Sahne sonuna doğru sergilenen bu delikanlı duruş, Mü-Tecavüz’ün (Tecavüz edenin) salyalarının çeneden aşağıya doğru süzülüşü ve sapkın murada erişi arasında kaynardı.
Sanırım en çok askerlikte nakaratlanan, “Tecavüz kaçınılmaz ise zevk almayı bileceksin” atasözü biraz da bu sıra dışı direnişi kırmaya yönelikti. O dönemin popüler oyuncularından; Feri Cansel sevgilisinin kıskançlık kurbanı olmuş, Mine Mutlu kansere yenilmiş, Seher Şeniz ise intiharla yaşamını sonlandırmıştı. Bu dramatik sonlar, ruha sahip olunmasının mümkünatı konusundaki travmatik verileri mutlaka içersinde taşıyordur. İleri Demokrasi’nin nazar boncuğu, uslu çocuğu HSYK (Hakimler Ve Savcılar Yüksek Kurulu), son yaptığı “Yargının hızlandırılması, sorunların tespit edilmesi” toplantısında tecavüzü çokça konuşup, en ince ayrıntısına değin tırtıklandı. Buradan önce tecavüz bağlamında ruh-beden sorunsalına çözüm üretildi. 15 yaşından küçük ve tecavüze uğramış kız çocukları için adli tıptan geçmişte “Ruh ve beden sağlığı nasıl etkilenmiş” raporu alınırdı. HSYK artık ruhlarla uğraşmayalım adli tıptan sadece “Beden sağlığı” raporu yeterli olsun diyor. Yeterli mi, yetmez mi, yetmez ama evet mi? Hakimlerin ve savcıların başı göğe ermiş, fena halde yüksek kurulundan daha iyi bilecek halimiz yok! HSYK söz konusu toplantısında sadece ruh seansları yapmakla kalmamış.
Tecavüze uğrayanın, Mü-tecavüz (Tecavüz eden) ile evlenmesi durumunda suç temize çıkmış oluyor. Böylelikle ağır işleyen “Adalet” mekanizması da toplantının amacına uygun olarak hızlanacak. Dipsiz kuyu belirsizliği ve derinliğindeki ruhla uğraşılmayacak, “Fatmagül’ün suçu ne” vakalarına takılınmamış olacaktı. Ruhla bedeni bağımsızlaştıran “Bağımsız, ileri demokrasi mahsulü yargı”, “Hayır-lı” izdivacın da önünü açıyordu.
Eee sıra geldi düğünde damadın yakasına takı merasiminde altın, para tutuşturmaya. Yakası türlü beladan zor-müşkül kurtulmuş damat da, düğünde firesiz yer alan kurul üyelerinin ağır davetli duruşundan mütevellit yaka silkmez ve piyanist-şantözden “Açılmıyor düğmeler” toplu isteğini ikiletmez sanırım. Deh, deh değil, teh, teehh,teehhh… Düğün, Mü-tecavüzün seslendirdiği “Hadi gel köyümüze geri dönelim, mağdurenin düğününde halay çekelim” şarkısına, kurulun “Abooovv” katılımıyla finallendirilir. Onlar erdi muradına, hidayete ermiş HSYK üyeleri çıksın nereye? İnecek, çıkacak bir yer yok. HSYK aileden sayılır. Mü-tecavüz ile mecburi evlilik ilk ürününü verir. Bir çocuk vardır artık. İlk tanışma gününün bir kaçıncı sene-i devriyesinde, mağdure evde hazırlık yapmıştır, HSYK’da doğal davetlidir. Çocuk bu ya sorar yemeğin ortasında “Anne-baba siz nasıl tanıştınız”? Annenin gözlerinde esrik bir hüzün, baba ise boğazını düğümlenen lokmalardan açabildiği kadar “Öhöm, öhömleşir” ve her daim bu durumlarda ki kurtarıcısına bakar. Hakimlerin ve savcıların başkanı, zaten dünyaya korsan gelmiş olan bebeye dönerek “Evladım anana kalsa bu iş olmayacaktı, çok zorluk çıkardı. Ama el birlik kollektif bir gayretle bu işi tereyağından kıl çeker gibi hal yoluna koyduk. Annene güvenme ama adalete güven. Yaşasın adalet” diye yanıtlar. Derin oh çekmeler arasında afiyet, şeker tanışma yıl dönümü de yadedilir. Diğer kurul üyeleri ise her derde deva aspirin misali mutluluk dağıtıcısı başkanlarının kravatının gömleğiyle kesişim noktasında (“Acaba bizde bir gün onun gibi olacak mıyız” öykünmesiyle) hayran, hayran göz süzerler.
Neymiş efendim: Yuvayı dişi kuş yaparmış. Geç bunları anam, babam geç. HSYK dururken, yuva yapmak dişi kuşun haddine mi? Ayrıca HSYK menşeili yapılan yuvalarda konut kredisine falan da ihtiyaç yok. Çünkü kredibilitesi kendinden menkul, bağımsız kurulun. Söz konusu olan “Kutsal aile kurumunu var etmek ve yaşatmak” ise, gerisi Mü-Tecavüz teferruattır. Bir rivayete göre ülkede hayvanlara tecavüzde yaygınmış. Gel şimdi çık işin içersinden! İnsanlar arasında çözülen sorun hayvani bir ayrıntıya takıldı. Hayvan Hakları Yasası’na göre bu fiilin cezai müeyyidesi var. Cezası var ise inanası geliyor aklın. Hatta yaygın sex-shop mağazalar zinciri sahibi Tayfun Seyrekbasan, gazeteci Güngör Karakuş’a mesleki ayrıntılar veriyor. Seyrekbasan “En çok şişme eşek ve keçi satıyoruz. Çünkü Anadolu’da pek çok erkek ilk cinsel deneyimini hayvanlarla yaşıyor. Biz onları tedavi etmiyor, cinsel ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Ama talep yüksek, karşılamakta zorlanıyoruz” diyor ufuk çizgisi engin röportajında. İki ayaklı bir Mü-tecavüz ile dört ayaklı arasında kalan HSYK ne yapsın şimdi? Bunları da mı evlendirsin? Düğünü kız evinde (Ahırda) mi yapsın? Düğüne küspe, saman mı götürsün? Çok zor çookk, bağımsız yargının işi!
Başbakan’ın dediği gibi eleştiren çok ama çözüm üreten yok. Taş, taş üstüne mi koydunuz? Mutlu yuvaların yoluna kayrak mı döşediniz? Ahıra saman, küspe mi taşıdınız? Memleketin bekası için iki ayaklı ya da dört ayaklılara 3 çocuk temennisinde mi bulundunuz? Başbakan’ın, Sarıkız’ın semerine baktıkça içi kan ağlarken siz nerdeydiniz?
Bu yazılanların dahi altında kim bilir ne nifak düşünceler vardır? Anımsarsak Karaada’da yalnız yaşayan bir erkek eşek vardı. Rahmetli Saynur (Gelendost) abla bu eşeğin yalnızlığına son vermek için, dişi bir eşek götürdü adaya. Kısa süre sonra adada yıllardır yaşayan erkek eşek öldü. Hatta bunun üzerinde “Dişi eşeğin dırdırından huzuru bozulan erkek eşek kahrından öldü” söylentisi adadan Bodrum’a değin ulaştı. Yani dört ayaklı aradığı mutluluğu illa yine dört ayaklıda bulacak diye bir kaide yok. Ama işte maalesef o dönem böyle yaratıcı, çözüm üreten bir iktidar da, bağımsız hakim ve savcılar da yoktu. Yoksa şimdi Bodrum’dan baktığımızda; Karaada’da toplamı 6 ayaktan oluşan mutlu bir aile tablosunu izliyor olacaktık. İnsanlıkta mitolojinin ölümsüz tanrısı Chiron ile bir kez daha buluşmuş olurdu. Bizlerde Bodrum’un sembolü amforayı kırar, Chiron ile kentimizi ifadelendirirdik…
Ayhan KARAHAN
|