Cuma KAYA'dan
Köle, krala haber verdi: “ SIRE, dedi, azizi Narottam, sizin krallı mabedinize girmeğe asla tenezzül etmiyor.” O, açık yolda ağaçların altında Tanrı’nın zikrini terennüm ediyor. Mabet boştur, içinde tapanlar yoktur. Onlar, altın bal kasesine ehemmiyet vermeyerek, beyaz nilüferlerin etrafına üşüşen arılar gibi, onun etrafında toplanıyorlar. Kral içinden kızarak, Narottamın çimenlikte oturduğu yere gitti. Kral ona sordu: "-Neden altın kubbeli mabedimi bırakıp da, Tanrı sevgisini vaaz etmek için, dışarıda toz toprakta oturursun, peder?... " Narottam: " Çünkü, Tanrı orada senin mabedinde değildir.." dedi. Kral kaşlarını çattı ve: - "Bu sanat harikasının yapılması için 20 milyon altın harcadığını ve pahalı ayinlerle Tanrı’ya tahsis edildiğini bilmiyor musun?..." dedi. Narottam, cevap verdi: "Evet biliyorum. Evleri yanmış ahaliden binlercesinin kapında boşuna bekleyerek yardım dilendiği senede olmuştu bu.." Ve Tanrı, " Kardeşlerine sığınak temin edemeyen zavallı mahluk, benim evimi yapacak.." dedi ve o yol kenarında ağaçların altındaki melcesizlerin arasına karıştı. "Ve şu altından habbede ise gururun sıcak buharından başka hiç bir şey yoktur. İçi bomboştur." Kral, hiddetle bağırdı. "Arazimden çık.." Aziz sükunetle: -EVET, TANRIMI SÜRDÜĞÜN YERE BENİ SÜR.. dedi.
Rabindranath TAGORE’nin Meyve Zamanı eserinden.
1916 Hindistan’da yazılmış, 1940 da Türkçeye çevrilmiş. Ama, kapıdan bekleyen "melcesizlerin" durumu hiç değişmemiş, dünya alemde. |