TOPLUMSAL KÜRTAJ
2002’de yıllık 66 olan kadın cinayeti sayısı, 2008’de 806’ya, 2009’da 1126’ya çıkmış. 2011’de ise neredeyse her gün bir kadın öldürülmüş. Son 2 ayda erkekler tarafından 50 kadın katledilmiş. Yani AKP’nin 9 yıllık istikrarlı iktidarında kadın cinayetleri de yüzde 1500 artmış. Kadının üzerine karanlık bir ampul gölgesi gibi düşen artışlar bunla da kalmamış, hamdolsun fiziksel şiddet ve tecavüzlerde de aynı istikrar korunmuş. Yine 9 yıllık süreç içersinde küçük gelin sıralamasında da Türkiye yukarılara tırmanmayı sürdürmüş. Türkiye çocuk gelin sıralamasında dünya ikinciliğine yükselmiş. Bu istikrarla ülkenin zirveye oturması an meselesi gibi görünüyor. Yine 2002’de yüzde 3 olan türbanlıların oranı da bugün yüzde 30’a çıkmış. Ortada bir at başılık var. Fethullah okulları oranında da yüzde 1200 artış var son 9 yılda. Maksat okulsuz çocuk kalmasın. Zaten Hoca Efendi’nin eğitime katkısı devlet katında yüksek sadakatli takdir görüyor.
Danışmanı 3 eşli olan, “ ananı da al git” diyen, kadınlara en az 3 çocuk doğurun öğüdünde bulunan bir başbakan düşünün… Buradan baktığımızda kadının durumundaki dibe çöküşü sadece toplumsal yapıdaki muhafazakârlıkla açıklamak olası görünmüyor. Yukarıdan aşağıya doğru adeta bilinçli olarak egoları tatminsizleştirilen hasta bir ruh üretildi. AKP hükümetinin valisi, kadın doktoru iffetsiz olduğu için dövebiliyor. AKP’li Baro Başkanı kadın avukata mini etek giydiği için disiplin cezası verebiliyor. Tayyip Erdoğan’ın Malatya mitingindeki konuşmasının tırmalayıcı uğultusu halen kulaklarımdan düşmez: “Malatya büyükşehir olmak istiyor. Ancak, nüfusun 750 bin olması lazım. Burada ufak bi açığımız var. 10 bin eksik… Bu 10 bin açığın 2013′e kadar giderilmesi lazım. Ne yapacaksınız? Nüfus artış oranı binde beş… Bu iş binde beşle olmaz. Ya nasıl olur? Binde 10′a çıkarırsak olur… Hazır mıyız? Bayanların ellerini görüyorum, bazıları üç diyor, bazıları dört diyor. Üç olursa yeter zaten… Ses az geliyor beyler… İki yıl içinde bu 10 bin açığı tamamlamalısınız, ona göre… Bunu tamamladığınızda mesele bitti.” Mitingin ardından yoksulluktan iliği, kemiği kurumuş Malatya erkeklerine mesir macunu dağıttı mı haşmetli bilmiyorum? Ama AKP’li Belediyelerin aile danışmanı Sibel Üresin “Parası olan, cinsel gücü olan erkek, cilveli kadına koşuyor. Haklı bir arayıştır. Kadın itaat etmeli. İmam nikâhlı çokeşlilik, kadınlar için kurtuluştur. Yasal olsun. Erkek 4. kadına kadar imam nikâhıyla evlenebilir” demiş. Buda AKP’nin dört dörtlük kadın danışmanı. Valla bu saatten sonra “Sibel Üresin, ben üremem” diyemez hiçbir kadın.
Geçen yıl sapkın bir elin dokunduğu tetikten çıkan kurşunlarla yaşama veda eden Hülya Yolcubal’ın her aklıma düşüşünde burnumun direği sızlar. Çok seviyormuş o da diğer malak güruh gibi. Sapık katil Cihan Oskay cinayet davası boyunca da en ufak bir pişmanlık belirtisi göstermediği gibi, görmüş olduğu pornografik halüsülasyonları da gerçekmiş gibi kitaplaştırmış. Daha ironik olanı da Yolcubal’ın ölüm yıldönümünde feminizan duygularla açıklama yapan kadınların sözcüsü “Hülya’nın tek suçu sevmekti” demiş. Yani “Aşk cinayeti” yorumunda bulunmuş. Bunun adı ahmaklık değil ise densizliktir. Paranoyaları baskın bir hastalıklı ruhu arındırmaktır bir adım ötesi. Yine Bodrum’da geçen hafta ayrıldığı eşini konuşmak için evine çağıran Erkan Demirsoy, eski eşi Birgül Akgül’ü yaşamdan koparıyor. Sonrada intihar ediyor.
Kadın ölümlerinin son dönemki yüzü çift sarmalla örülü helezonik bir görüntü veriyor. Bu sarmalın bir tarafında, kadın kendi dışında düşmanını yine kendisi üretiyor. Diğer tarafında ise cennetten kovulan Adem’in intikamı peşinde dolanan ve asli işi “Hafif davranma ihtimalli kadını” yola getirmek olan erkek egemenliğinin şeriatla bezeli yeşil rengi var. Sarmalın ilk tarafı erkeklere göre dizayn edilmiş cennet adına, cehennemde rol üstlenmeyi getirir kadına. Kadın bu rolü ret etmediği sürece kurtuluş yolunun kayraklarını döşeyemez. Ülke kadınlarının cennette huri olma rolüne evet dediği koşullar, kadın cinayetlerine davetiye çıkaran körleşmeye tekabül eder. Sarmalın öbür tarafı şöyle rivayet oluna: Bir ülkenin başbakanın annesi eski mahallesinin bakkalından alış veriş yapıyormuş. Bakkal başlamış anneye söylenerek: “Senin oğlun yüzünden kadınlar iyice aşağılanır oldu, kadına şiddet arttı, her gün bir kadın cinayete kurban gidiyor. Sende bir kadınsın. Böyle bir evlada sahip olmak seni üzmüyor mu?” diyor. Kadıncağızda “Bakkal efendi hatırlıyor musun 57 yıl önce senden borç para istemiştim ve vermemiştin” diye sitem ediyor. Müşkül durumda kalan bakkal: “O zaman param yoktu verememiştim, niçin gerekliydi o para size?” diye soruyor. Başbakan’ın müstakbel annesi “O parayı bulabilseydim kürtaj yaptıracaktım” yanıtını veriyor.
Belki yıpratıcı ve yorucu bir mücadelenin eseri olacak, bu vahşet yüklü dehşeti sonlandırmak. Ama bugün kadın cinayetlerini tetikleyen ideolojinin temsilcisini, esas oğlan kimliğini o kadıncağız 57 yıl önce doğurdu ise dahi, halen arınma yaşanabilir. Ülkenin bu noktada ihtiyacı olan toplumsal bir kürtajdır. Sancılı, sıkıntılı; ölüm ve doğum sürecine gebe günleri, kadınların ezginliğine meydan okuyarak örgülemek mümkündür. Şeytanı içinden aldıran, kurtulan toplum; dünyanın en güzel ve şiddetten arınmış duru bebeklerine hoş geldin diyecektir. |