.
 

Son 10 Yorum

 
 

Ziyaretçi İstatikleri

Bugün : 93
Toplam : 648186
 
 
SİZDEN GELENLER'den ( Ayhan KARAHA^'dan )  -  25.03.2011
.
.

                        Peşmerge Ayhan, panzeri durdurdu :)))

 

 

                                        DOSYA

 

Bu kentin, yazın cicili, bicili, minili, silikonlu, botokslu, doğal olmayan afetlerin; kışın ise sel, lodos, sağanak olarak kanıksanan “doğal” afetlerin çift zamanlı fotoğrafı aslında şip-şak bir yakalanıştır. Yazınki afetlere makul ölçüde hazırlıklı olmamıza karşın, kışınkilere hep apansız yakalandık. Turizmin daha doğrusu sezon olarak nitelediğimiz sürecin başlaması kentte bir bayram ve umut havası estirir. Başkan Kocadon’dan sonra bu hava daha da genleşmeye ve gevşemeye yüz sürmüş vaziyette. 2 yıl önce yerel iktidar’ın başına geçen Kocadon’un “12 ay turizm” vaadini, “12 ay afet” diye algılayan bir kesim de yok değil. Ama kentimin insanı “Ben afetin sel gider, kum kalır modunda olmayanını severim” zikrinden bilincini bir türlü uzak tutamamıştır. Seçmen bu: ister, talep eder. Arzuların şelale olduğu hülyalı dünyasının rüyasından asla vazgeçmez. Yönetici ise halkın vekili olarak bu dünya ve rüya arasını doğru tanımlamak ve karşılamakla mükelleftir.

Kentimizdeki yaz ve kış seyri değişikliğine göre basın da farklılaşmıştır. Mesela Sabah-ATV grubunun temsilcisi Zeki Özkeskin;  “Yaz afetlerinin” haberlerine ilgi gösterir iken, Anadolu Ajansı’ndan Gökmen Yücestar kardeşimin payına kış afetlerinin ajansa mail edilmesi düşer. Hatta Gökmen son sel felaketi haberini yaparken ayağını kırdı ve bir süreliğine alçıya ve yatağa mahkum oldu. Son dönem balkon vermiş göbeği ile temsil ettiği medya grubuna fena halde bağlı olan Zeki abi ile yeğenimin babası Gökmen’in gazetecilik serüvenlerindeki ve seyrindeki tezatlık ciddi ipuçlarını hafsalama düşürmüyor değil. Zeki abi özel sektörde, Gökmen ise devlette meslek icra ediyor. Bu da ister istemez olanak orantısızlığı oluşturuyor. Zeki abi yaş gereği riskli haberlerden sakınıyor. Oysa devlet Gökmen’e mütemadiyen “Yürü ya muhabirim” angajmanından asla vaz caymayadı, caymayacak gibi de görünüyor. Zeki abi lap-topunda kayıtlı, solaryumdan taze çıkmış afetlerden hangisinin, hangi yataktaki fotoğrafını kullansam haberde derdinde iken;  Gökmen kardeşim hangi afetten, hangi dere yatağından sağ-salim haber geçsem telaşında yaşıyor kamera arkasını. Aslında bu ironik durum;  yatak, afet farklılaşmasının ötesine de taşınabilir… Ayrıca Zeki abinin son dönem göz kapaklarının dışa doğru kesişim noktalarından itibaren kırışıklıklar arttı. Dr. Ergun Saçar’a bunun nedenini sorduk. Meslek hastalığı dedi ve şöyle izahlandırdı: Haber için gittiği mekanlardaki neon ışıklarının göz bebeklerinde kırılması sonucunda göz kısmasının neden olduğu fiziksel durummuş. Hatta Zeki abi bu fiziksel deformasyondan dolayı tazminat dahi talep etmeliymiş. Neyse biz sınırlarımızı ve haddimizi biliriz. Gökmen’ime sevgi, Zeki abiye ise saygı ile burada durmam gerektiği gibi bir hissiyat bastı şu an nasırıma.
Geçen ay yağmur sonrası, siyasilerin sağanağına tanık olduk. Yaralarımızı sarmaya, geçmiş olsuna gelmişler iş işten geçtikten sonra. Bakan Ertuğrul Günay’da bu sağanağın içersinde sırasını savdı. Bakanın bana baktığı bir esnada bir kara dosyayı ilgi ve bilgisine sundum. Sen misin resmi, gayr-ı resmi evrak dolu dosyayı veren? Vermez olaydım, bakan da almaz olaydı. Dosya verme merasimi sonrası muteber bir siyasi partiye uğradım. Adını vermeden, tabelasını ise film ve dizilerdeki sigara sahnelerindeki gibi puslandırarak aktarmak istiyorum reklama girmesin diye. Adı “C” ile başlayan partinin demli konukseverliğinden yudum almamıştım ki ardı ardına bol radyasyonlu bir süreç başlamıştı bile. Cep telefonum sağ kulağımdan inmek bilmedi. Önce bir belediye başkanımız, sonra bir belde belediye meclis üyemiz, bir ilçe başkanımız, bir medya temsilcimiz dizim, dizim dizildiler. Ortak soru: “Dosya ne ile ilgiliydi, içeriğinde ne vardı”? Yanıtım: “Açıklayamam, çünkü bakana sirayet eden bir dosya. Bakan bakmadan deşifre etmem doğru olmaz.” Ama radyasyon sarmallı telefon trafiğinin bezdirici etkisi ile bakana, bakmayana dosya vermemeye tek ayağımı kaldırmaksızın kararlı bir şekilde yemin ettim. Daha da dosya vermem dedim kendime. Ama “Eniştenin camızları bulduğu, kargaların Bodrum Kalesi burçlarında öttüğü bir zamanda”; Yokuşbaşı’ndan aşağıya doğru bir basın açıklaması ile malum dosyayı “Pandora’nın kutusu” misali açmayı düşünmüyor değilim.

Çevre Ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu kabinenin “Gaf sayacı” en hızlı atan üyelerinden. Hatırlıyorum Artvin-Şavşat’ta 2 yıl kadar önce 5 kişinin yaşamını yitirdiği sel sonrası; “Felaketi ucuz atlattık, devlet görevini yapıyor, cesetlere ulaşmamız an meselesi” açıklamasında bulunmuştu. En tepedeki 5 kişilik ölümü ucuza sayar ve görevini ceset avcılığı ile tanımlar ise çok basamak aşağıda ki makam işgalcileri de Bodrum’a 4 milyon TL yara açan seli Allah’a havale ederler. Oysa sel, o “Kara dosyanın” içersinde hiç de doğal durmuyor. Kara dosyanın içersinde sel AVM, dere yataklarındaki beton, Küre-Sel sermayenin avro hesapları, yerel iktidarların beceriksiz ya da becerikli iş bitiricilikleri, ormanlarımızdaki imar tezgahları, yaşam alanlarımızın ranta teslim edilmesi olarak duruyor. Seli doğallaştırma, normal vakalaştırma çabasının; insanın ateşle, toprakla ve suyla imtihanından geçmesi mümkün görünmüyor. Bizimde aklımız bilime, yüreğimiz toplumsal sorumluğa yaslanmasaydı böyle “Kara dosyalar” hazırlamakla meşgul olmaz “Zeki abi bizi habere götür” derdik elbet.

                                                                      Ayhan KARAHAN

 
Okunma Sayısı : 1435 | Yorum Yaz

|

Tavsiye Et

|

Facebook'ta Paylaş
 
.
Bahri Erdoğan  -  31.03.2011    11:45:35
.
Zeki abi bizi habere götürsün...
Şimdi Ayhan abi senin dediklerini tatbik edersek sonumuz Silivri olur.Çünkü kesin bir teknik takibe yakalanırız.Aklımımı yedim ben şimdi seni dinleyeyim.Ben Zeki abiyle gideceğim.Zeki abide cennette bize yelpaze sallıyacaklardan var.Zeki abi beni habere götürsün.Bende onun kamerasını taşırım valla.
.