Merhaba;
Aralık ayının son günüydü. Yılbaşı çılgınlığına tutulmuş kentin kalabalığından kaçarak küçük daireme sığınmıştım. Sadece yalnızlığımı değil, gürültülerin kirletmediği gecenin sessizliğini özlemiştim. Belki de kılı kırk yararak kırk yılının defterini dürüp yeni yollar açacak kendimi özlemiştim. Son ve başlangıçları bir başıma bir araya getirmeyi istemiştim.... Sonrası beyaz kağıtlara düşen mürekkep izleri,gecenin sabahla birleştiği tan ağartısı, ilk günün ilk ışıklarıyla aydınlanan yürek hafifliği...
Sonrası şiire akan sevdalar..
Yenilendiğimiz yıllarımız olsun hepimizin…..
Zahide ÜZÜMÇEKER
--------------------------------------------------------------
SEVDAYA GÖNÜL DÜŞÜREN
İnsanların, kuşların, kelebeklerin
cümle canlının üzerinde gezindiği dünyadan
süzülerek geldin yanıma
yönümü yoluna çevirdin, baktın
bekledin.
Sen aralamasan
kirpiklerin bakışlarımın gözlerine dokunmasına izin vermez.
Dünya senin kirpiklerinde uyur.
Ben
kuzguni gözlerinde
kurşun gibi eririm.
Yıkanarak eskitilmemiş
ellerini seviyordum.
Tenimde dolaşan ellerinin yansısını değil
hünerli parmak uçlarının ışığını taşıyan
ellerini
ellerin gibi seviyordum.
Sözcükler incitilmeden dökülür dudaklarından
Gözlerin göl
Sesin ırmak olur, birbirlerine kavuşur.
Duruşun
akşam alacasından sıyrılan
uzak bir dağ
geçitlerini kendinde saklı tutan.
(Dağ eğildi, yolcu yolunu bildi.)
Hangi görünmez geçidinden geçirdin
yüreğine değdi gözlerim
kilidi çözüldü yüreğinin
İştahla sevdim.
Senden önce hiç sevmemişim gibi
sevmeyi hiç bilmemişim gibi
Ya da sevmiş ama sevdalanmamış gibi
Yanmış
yangının orta yerinde
Kalmış gibi
ateşin değil, yükselen alevlerin ısısı
Sarmış.
Yangın var olalı böyle yanmamış
Sevda her çağda yaşanmış.
Seninle bütün çağları giydirdik sevdamıza
Durdun
geniş bedenin gergin bacaklarının üzerinde
ceylanı ayaklarımın önüne attın
mağaranın duvarına resmini astın
Gittin.
Ateş yoktu
benzersiz içkimizin yanında
yalnız tuzla pişmiş lakerdayı
ellerimizle yedik
Doymadık
tarlalar açtık
aç tarlalarımızın karnına tohum değil
at nalları ekildi, ezildik.
Sen haçsız seferlerinde kılıç oynattın
her kilisede mum yaktım
-çıktığın gibi dön seferden
Döndün ahşap bir konağa
yerleştirdik kendimizi
yalnız çağırdığın geceler girdim odana
ahşap kafesin arkasından dinledim
ayak seslerini, sesini
Bahçede gezerken güller arasında
renkli pencerenin arkasında
hayal ettim yüzünü
hayallerime karıştı çölde karşılaştığımız Mecnun’un yüzü
yüzleri birbirine karıştırdım.
Öyle uzaktı ki yakınlığın
Dokunamıyordum.
Yorulunca ayrı yaşamaktan
kalabalık yalnızlıklardan
kimsesiz küçük bir evi sevindirdik.
Ayaklandı sevdamız
ayaklandı duvarlar, duvarlarda asılı
cümle resimler
kapıları, pencereleri yerinden
çıkardık
Sevdamızı sokağa çıkardık.
Yangın var olalı böyle yanmamış
Sevda tüm zamanlarda yaşanmış.
31.12.1996 |