ŞİMDİ YAĞMURSUZ BİR BULUTUM
Şimdi; yağmursuz bir bulutum dağlarda, ovalarda dolaşan boynu bükük ne toprağa rahmet verebiliyorum nede bir çiçeğin açmasına yardımcı olabiliyorum. Karanlık içimde çakan şimşekler, sessizliğimi bozuyor, isyanıma dil oluyor ve haykırışıma.
Bitmedi içimdeki gelgitlerin sanmıştım oysa ayrılınca biteceğini, oysa yanılgıymış. Sadece kapanıp açılan göz kapakları misali ne kokun çıktı üstümden, ne de çıkarabildim seni kalbimden.
Hapsolmuş beynim hücrende ve tüm sinema filmlerinde senin perdende her filimde birazcık sen ve birazcıkta ben varız, geri kalansa sadece ütopyadan oluşan tozpembe hayaller… Şimdi kendimi sorguluyorum, senin olmadığın gerçekliğimle ve kendime yaptığım işkencelerse yasadışı tek derdim bir itiraf, o da sensiz olamayışım sevgili…
Umutlarım tükenmedi ne senle, ne de sensiz… Hücrelerde parmaklıkların demir olması engel değildi hüznümü mutluluklara boğmama. Şimdi içimde paslanmış sevgi sözcükleri biriktiriyorum bir gün mavi gökyüzüne haykıracak, gülen gözlerimle süsleyeceğim ve yağan yağmurların her bir damlasını hissederek içimdeki özlem uçurumuna şelale yapacağım…
Akşamın karanlığında büküldü boynum. Bir kış rüzgârıyla dondu bakışlarım ve üşüdü yüreğim. Titreyen bedenimde kesiliverdi kanım, her şeye inanırdım da bir sana kırılacağım! Düşünmezdim; Kırılacağımı hesaplamazdım; Ve Şimdi buzul kaplı bir denizin ortasındayım, sanki artık hissedemiyorum kalbimi ve duymuyorum sesini. Ağlamak istiyorum, ağlayamıyorum. Nefesim kesildi artık. Her yer hücredir bana. Açık hava hücresine kesildi cezam ve ben kendi içimde hapis oldum; Yani daracık dünyamda volta atar oldum, ne kadar acıdır bilir misiniz insanın kendi içine hapsolması? Herkesin içinde kimseye ulaşamaması. Uzansa eliniz insana değecek ama etrafta seni duyacak kimsenin olamaması. Paslanan demir duvarların, ışık kucaklayacak pencerelerin olmaması kadar, soğuk düşlerdeyim. Ve ölü kalpler diyarında yalnızlık kabrinde dökülen gözyaşları gölünün rıhtımındayım sevgili…
İşte yine bir sonbahar akşamı. Hava soğumuş dışarıda ve sesiz bir fırtına esiyor hüzün kadar keskin gözyaşlarım çiseliyorcasına.
Havada tek bir bulut yok, ayrılık hançeri bu keskin kokusuyla sanki yalınayak yürüyor ve keskin rüzgarın bedenimi sıyırıp geçmesi, beynimdeki boran fırtınalarını ateşliyor şimdi.
Senin yokluğunun acısıyla savaşıyorum sevgilim. Senden başka anlayamaz kimse acımı ve sorgulayamaz bu bedenimi.
Her sokak başındaki lambaların yansımasıyla kamaşıyor gözlerim ve her kamaşan gözlerimde, senin yankın hayalinle ürperiyor bedenim. Sanırım sensizliğin şizofreni oldum artık bu hayatta. Sensizken de, senle yaşamak hayalinle olmak da güzel sevgili …
Şimdi; yağmursuz bir bulutum dağlarda. Ne ovalarda dolaşan boynu bükük toprağa rahmet verebiliyorum, ne de bir çiçeğin açmasına yardımcı olabiliyorum.
Karanlık içimde çakan şimşekler, sessizliğimi bozuyor; İsyanıma dil oluyor ve haykırışımdır sensiz oluşum kader değildir sevgilim. Her gitmeler ve gitmelerden sonra yakılan ağıtlar, sımsıkı tutulan eller ve beraber çarpan yürekler, aynı mahallede, semtte kurulan hayaller ve her korkulan köşe başları... Gözlerden ırak ve karanlık çökünce yazılan duvar yazıları kader değildir sevgilim. Bu yazılan yazgılar seni göremeyişim, sevemeyişim, uzaktan kokunu alamayışım. Kan revandır gözlerim, şafaklarda uykusuz halim. Hücre saydım sensiz her köşeyi, kilit vurdum gam yüklü dillere.
Bu bir kader olmamalı sevgilim. Uğrunda dökmekten korkmadığım her damla kanın ve dökülmesi gereken göz yaşların.
Umut yarınlardaysa, beklemek de erdemliliktir ve eğer sabrın sonu selametse, Sevgili…..
Bahar YÖRÜR |