“ Bir ulusun türkülerini yakanlar, yasalarını yapanlardan daha gülcüdür…”
Shakespeare
ÖNSÖZ YERİNE
Çocukluğumdan beri şiir ve türkülerle yoğrulup dururum.
Şiir sevgim, türkülerle başladı; Ozanlarla, deyişlerle…
Radyoda olsun, cemlerde olsun, demlerde olsun türküyü, deyişi söyleyen kimdi? Sazı, sesi nasıldı? Hiç önemsemezdim; Sözlerdeki derinliği, sırrı çözmeye çalışırdım çocuksu aklımla.
Ortaokuldan sonra türkülerin, deyişlerin gözesinden, doğduğum topraklardan kopup, farklı ve zor ortamlarda yaşamama karşın, şiir ve türkülerimden hiç kopmadım…
Askeri lisede yazdığım şiirleri, tarih defterlerimin arasında düz metinler şeklinde gizledim; Bunun bir nedeni de tarih öğretmenime güvenimdi; Sosyalist bir yüzbaşıydı.
Harp Okulu yıllarımda eski bir teybimle kendi yöremde yaşlıların ağıtlarını, türkülerini, manilerini, anılarını toplamaya çalıştım kendi seslerinden.
Arşivimde bol miktarda su yüzüne çıkmamış maniler, gelin ağıtları, Yemen türküleri oluştu.
Darbe yıllarında kem gözler değmesin diye bir kısmını kendi ellerimle, kalanları da ben içerideyken aramalarda sorun olmasın diye dostlar yok etmişti.
Özellikle gözaltı, işkence, hücre dönemlerimde şiirler yazmam gerekiyordu. Çok sınırlı kaldı. Özgürlüğümden daha çok kalem ve kâğıda hasret kalmıştım karanlık hücrelerde.
Sonra açık cezaevine dönen ülkemde sözde özgürdüm; Yazmaya devam ettim.
Çeşitli dergi ve gazetelerde yazılarım, şiirlerim yayımlandı.
Yüreğime şiirin tohumu düştükçe, işi gücü bırakıp hep dalgın ve unutkan gezindim kalabalıklar arasında, sokaklarda boş adımlarla; Biraz da bundandır deli-divaneye çıkması adımın.
Buna rağmen filiz veren şiirlerimi arşiv yapıp bir türlü bir arada toparlayamadım.
Darbeler, dağınık yaşamım, uzun ve çetin yıllarım ( ve de önemsememem! ) birçok şiirlerimi çalıp götürdü benden.
Gençliğimden beri sık sık telaffuz ettiğim “ Kitapsız geldim, kitapsız gideceğim ” ilkemden dolayı şiirlerimi kitaplaştırmayı hiç düşünmemiştim.
Özellikle son dönemlerde şair, toplumdan; Toplum da şairinden koptuğundan edebiyatın her dalında olduğu gibi şiir de bambaşka mezralara savruldu.
Bir Enver Gökçe, Hasan Hüseyin ya da bir Ahmet Arif günümüzde yaşamış ve aynı şiirleri yazmış olsalardı edebiyat dünyasının hangi kıyısından, hangi köşesinde olurlardı bilinmez ?!
Ne yazık ki halk edebiyatı, türküler ve unutulmaya yüz tutmuş deyişler de aynı.
Halk kültürü ağırlıklı bu gözelerin sahiplenilmesi, kurumaması gerekir; Ama böyle bir zamanda, böyle bir kültürde, böyle bir düzende çok zor gibi.
Yaş, ellisini çoktan aştı; Yolun sonu yaklaştığından, sularından beslendiğim o büyük deryaya bir damla olsa da benim de katkım olsun dedim.
Özellikle çevremdeki can dostların ısrarlı istemlerini kıramadan; Gençliğimde verdiğin o güzelim söze kıydım sonunda…
Zor olsa da darbelerden, göçlerden, zaman enkazından arda kalan paramparça şiirlerimi toparlamaya, toplamaya karar verdim.
Bu konuda yitik hafızam da işe yaradı. Her şeyi unuturken on yıllar boyunca şiirleri, türküleri ve de dağları bir köşesinde gizlemiş meğer.
Son on, on beş yıldır işi gücü bırakıp kendimi dağlara vurdum
Dağlarla tedavi oldum; Unuttuğum türkülerimi, kaybettiğim şiirlerimi ve de kendimi buldum dağlarımda.
İşin doğrusu eteklerimde bu kadar çok şiirin kaldığını ben de tahmin edememiştim.
Defterlerimin arasında, yıllık acentelerimde, fatura kağıtlarının arkalarında, doktor reçetelerinin çevresinde, fotoğrafların sağında-solunda şiirler fışkırıyordu.
Anı defteri gibi yazmışım kimi şiirlerimi; Birçoğunun öyküsü dün gibi yeniden canlandı yitik hafızamda
Çocuksu aşklarımı arkadan bırakıp yeniden bindim Divriği Garı’nda kara trenime, yeniden düştü yüreğim Uzun Zöhre’yle birlikte Fırat’ın soğuk sularına.
Şiirlerimi derlemek, toparlamak aylarımı aldı
Çok kaba bir hesapla şiir sayısı dört yüzü geçince yeniden bir eleme yapmak zorunda kaldım. Damarlarımda ki kanı boşaltırcasına bir kez daha vedalaştım bir çok şiirimle, bir çok anımla.
Birden fazla kitabımın olmasını hiç istemedim; İstemem de.
Bana ait bir arşiv yeterliydi; Benim ve olursa ileride ilgisini çekecek meraklılar için.
Tek kitap olunca farklı zamanlarda yazılmış, farklı içerik ve tarzlarda ki şiirleri “Serbest”, “ Tasavvuf”, “ Hece” ve “ Çekirdek” diye yeniden paramparça ettim
Bir de yollarda, dağlarda mırıldandığım türkü normunda yazılmış şiirlerim vardı. Onları da “Türküler” penceresine fırlattım.
Bu kadar çeşitlilik ve tek kitap?!
Bir “çekirdek” şiiriyle bir “tasavvuf” şiiri aynı kitapta yan yana? O da olmadı
Sonunda ileride sizlere dört kitap indirmek sözüyle, şimdilik iki kitapta karar kıldım J
Farklı zaman dilimlerinde ve farklı yaşlarımda yazıldığı için aynı kitapta yan yana durmaları pek uygun ve uyumlu olmazsa da
“Serbest” ve “Çekirdek” şiirlerim bir kitapta;
Tasavvuf ağırlıklı “dörtlü” şiirlerim ayrı bir kitapta toparladım
Böylece önceden bir kitap için hazırladığım bu ÖNSÖZ ü de ufak bir rötuşla iki kitaba da yamadım
Oldu mu?
Çok da önemli değil, varsın kurallara da uymasın;
Varsın “ İki ayrı kitap için tek önsöz olur mu?” densin
Ben, ne zaman kurallara uydum ki kitaplarım da uysun
Ve sonunda “ Dört kitap” sözü baki kalmak üzere, kavgasıyla, sevdasıyla, acısıyla, tatlısıyla yaklaşık elli yılık arşivimden “ Hece ve dörtlü” tarzındaki şiirlerimi “ YOL YORDAM ”; “ Serbest ve Çekirdek” şiirlerimi de “ RAKIMALR GÜZELİM ” olarak iki ayrı şiir kitabımla sizlere sunuyorum…
Hıdır ÇAM