Resim : Arzu BİTEZ
ARŞİVİMDEN
( Yaklaşık yirmi yıl önceki notlarımdan…)
ONLAR…
Onlar yaklaşık elli kişiydi.
Daha bir hafta öncesinde kentlerini terk edip doğayla bütünleşmişlerdi.
Hem de dik yamaçların, yeşilliğin ve suların bol olduğu çok yakın bir yerin, çok uzak bir doğasıyla.
Ne güzeldi yaşadıkları duygular;
Kimseler duymuyordu vadileri yırtan çığlıklarını akan derenin, dik kayalıklardan başka.
Duyulmayan sadece ayaklarının altında akan derenin suları mıydı?
Zaman, derenin neresinde, nereye akıyordu? Onlar zamanın neresindeydi? Yakınlık ve uzaklık, mesafelerle mi ölçülüyordu gerçekten?
Caddelerde omuzlarına çarpan insanlar mı daha yakındı onlara, yoksa adlarını bile bilmedikleri vadinin öte ucundaki dostları mı?
Evet yaklaşık elli kişiydiler onlar.
Paylaşmalıydılar bu güzel duyguları.
Ses vermeleri gerekiyordu bu bir avuç kent kaçkını, öteki kent tutsaklarına “Ey insanlar” demeliydiler , “ Ey kendilerini dört duvarlara ve köhnenmiş kenetlere tutsak etmiş insanlar , Ey isimlerini cadde ve kapı numaraları arkasına gizleyen insanlar, özlemlerinizi hep bilinmeyen ve yaşanamayan zamanlara mı erteleyeceksiniz?
Bakın hemen yanınızda neler, neler var.
Seslerin erişemediği ve kirletemediği bir vadi, insan eli değmemiş doğal bir bitki örtüsü ve duygularınızı yargılayan, taştan taşa vuran coşkun bir dere” diyebilmeliydiler.
Onlar, çok şeyler düşünüyorlardı.
Onlar, Hasan Dağı kadar özgür; Toroslar kadar birbirlerine kenetlenmişlerdi.
“Neden insan özlemlerini, vadeli ( belki de karşılıksız) çek senet sayfaları arsında unutur gider? Ya da neden insan sanal bir cennet uğruna yaşamını cehenneme çevirir” diyorlardı.
Onlar, yaklaşık elli kişiydiler.
Onlar, yaşamı bir ucunda yakalamışlardı.
Kentler, ayaklarında tutsaklık zinciri; Özlemler, yüreklerinde yaşam tutkusuydu.
Daha yola çıkmadan kimliklerinin yarısını yırtıp atmışlardı kentin çöplüğüne.
Ayşeydi, Filizdi, Okandı, Hacerdi onlar.
Onların isimlerinin başka bir özelliği yoktu; Onların isimleri özel değildi, ondan dolayı isimlerine apostrof işareti henüz girmemişti.
Soy isimlerinin hiç mi hiç önemi yoktu onlar için.
Ne güzel demiş bir düşünür “ İnsanin üzerinde ki en ağır yük, kendi kimliğidir” diye.
|