“ Dağlar, dağımdır benim
Dert ortağımdır benim
Söyletmen çok ağlarım
Yaman çağımdır benim…”
MEDET'ten MEDETSİZ'e DAĞ İZLENİMLERİ
Başı dertten hiç kurtulmazdı ama yine de “ Ya Medet, ya Mürvet ” derdi hep dara düşünce Babam…
Belki de ondandır “Medet” koymuştu kardeşimin adını.
İlk kez ortaokul yıllarımda duymuştum "Medetsiz" ismini de
Hem de en sevdiğim coğrafya dersinde; Bolkarlar’ın en yüksek zirvesi diye…
Neden Medetsiz dendiğini kırk yıl sonra Medetsizli Çobanadan öğrendim
Gözlerini biraz kısarak ve uzaklara bakarak “ İnsan sıkışınca yardım için ya medet der ya ama bu dağlarda medet bekleme, bu dağlar acımasızdır. Bu dağlarda medet dilenmez, Bu dağlar medetsizdir…”
Biraz sessizlikten sonra yüzünü bana dönüp,“ Bu dağlara yalınız gelinmez ki, daha geçen yıl iki dağcı kayalardan düşüp öldü ” dedi.
Ömrüm dağlarda geçti; Ben de biliyorum bu dağlara yalınız gelinmeyeceğini,
Biliyorum ama kırk yıldır gizli bir güç çekiyor işte;
Yargılamak, sorgulamak, aklanmak ya da hüküm giymek için…
Genelde aylı gecelerde tırmanırım dağlara;
Fener kullanmayı hiç sevmem
İlk kez zifir karanlıkta, gece üçte başladım tırmanmaya;
İlk kez fenere mahkûm oldum
İlk kez beş adım ötesini göremiyordum
İlk kez bu kadar çok yıldız kaydı gözlerimin önünde
İlk kez korkular kayıyordu ayaklarımın altında
Gece karanlığında kör gözlere rehberim askeri haritanın da bir faydası yoktu
Garip sesler geliyordu tepemdeki kayalıklarda ve taşlar yuvarlanıyordu tırmandığım vadiye
Hiçbir şey göremiyor ve hiçbir anlam veremiyordum
Zaten zorlanan ayaklarımın bağı çözülür gibiydi.
Silahımı niye yanıma almadım diye düşündüm bir ara, sonra onu hangi cana karşı nasıl kullanırdım? diye kendimi sorguladım.
Benim felsefemde can kutsaldı; Can, Tanrı’nın yeryüzündeki yansımasıydı; Nasıl kurşun sıkabilir? Nasıl kıyabilirdim bir cana?
Hava aydınlanınca görebildim tepemdeki keçi sürüsünü;
“ Demek ki benden başka keçiler de varmış ” diye güldüm kendi halime ve de büyük korkuma.
Haklıydı, Medetsizli Çobanın beni görünce yönünü değiştirmesi. “ Dağcı gruplara alıştık ama dağda yalınız gezen belalı da olabilir diye düşündüm” dedi.
Adını sordum “ Ali olsa, Veli olsa ne fark eder dedi. Dağ başında insan mı var? Ayda bir gelenler de Çoban diye sesleniyor zaten”
Üç bin dört yüz kotlarında kayaların arasında kaldığı çoban konduyu gösterdi
“Yoruldunsa biraz dinlen, çay yapabilirim” dedi en naçar, en çekingen, en içten haliyle…
Bu dağlarda, bu koşullarda, bu yoklukta çay, şeker, su ve de paylaşım…?
Nazım’ın bir şiiri geldi aklıma, ardından da çadırımdaki yiyecekler.
Oysa ben yanıma neler almamıştım ki;
Belki de ilk kez bu kadar abartmıştım karpuzundan, helvasına kadar. İki gündür bu dağlardayım, birçoğuna elimi bile sürmemiştim.
Teşekkür ederek durumu anlattım, yolun düşerse ben sana ikramlar sunayım dedim.
Hiç de geri çevirmeden yarın sabah sürüyü zaten oraya getireceğim, uğrarım dedi.
En içten duygularla sarılarak ayrıldık…
Zirvede yalınız değildim
Güney rotasından tırmanan iki dağcı arkadaş daha vardı
Yalnızlığıma önce onlar da bir anlam veremediler ama sohbet uzadıkça “ Bize göre sen dağlarda değil, kentlerde yalınız kalmışsın” diye gülümsediler…
Onlardan sonra da uzun bir süre baş başa kaldım Medetsizimle;
Uzun uzun dertleştim
Zirve defterine bir şeyler karaladım ama orijinal yazıma hiç benzemiyordu.
Soğuktan ve poyrazdan parmaklarım kalemi tutamaz, kavrayamaz olmuştu.
Dönüşüm kolaydı; Artık zifir karanlıklar yoktu önümde. Harita dillenmişti. Değişik bir rotadan inmek daha mantıklı ve daha cazipti.
Yorgunluk sonrası iki bin altı yüz kotlarındaki Karagöl’un suları ilaç gibi gelmişti;
Bodrum un sıcak denizine inat, yorgun bedenimi soğuk kar sularına fırlattım.
Telefonun çektiği bir noktada Bodrum’dan arayan dağcı bir arkadaşın uyarı mesajını okudum
“ Medetsiz ve yöresinde akşam geç saatlerde yağmur beklentisi var” diye
Oysa ben o gece de çadırda kalacak ve sabah Medetsizli Çobanla buluşacaktım?
Çadırım tam da dere yatağındaydı;
Bu durumda kalmak mümkün değildi
Tüm yiyeceklerimi çadırın yanındaki bir kayanın dibine bırakıp Babamın diliyle “ Ya Medet, ya Mürvet” diye ayrıldım Medetsiz’imden…
Bir daha görmek nasip olacak mı?
Daha kaç yıl taşır bu yorgun ayaklar bedenimi bu dağlara?
Dağlar olmazsa kim dinleyecek beni?
Kimler sırdaşım, dert ortağım olacak?
Umutlarım ve özlemlerim gibi tüm sorular da yellerde savruluyordu
Harput yöresinden bir dağ türküsü mırıldanarak soğuk havalardan sıcağa;
Sıcak ortamlardan soğuklara doğru yollara koyuldum…
19.08.2014
|