Sen değil
Gözünü gizleyenler,
Adetler, töreler utansın !!!
“ Hele bana öyle gele
Bir göz açıp yummuş gibi
Daha gençken ölenlerin
Gök ekini biçmiş gibi…”
YUNUS
***
GİZLİKİK MİYADINI DOLDURMUŞ
ACI ve GARİP BİR AŞK ÖYKÜSÜ…
Bayram öncesi bir hal hatır sorayım demiştim.
“ Yaşanmış en güzel aşk öyküleri yarışması düzenledik; Kalemin güzel, sen de bildiğin bir öyküyle katılsan iyi olur “ dedi bayan arkadaş.
Devamında ne dedi? Ne ısmarladı? Ne içtik? Hiç mi hiç hatırlamıyorum doğrusu.
Anında daldım zaman tüneline; Silik, puslu düşler dünyasına.
***
Yaklaşık yirmi beş yıl öncesiydi
Aramızda ki bir telefon görüşmesi her şeyi bitirmişti
Telefon öncesinde ilk tartışmayı, ilk şoku yeğenimle yaşamıştım.
Köyünde ortaokul olmadığı için bizimle kalan, yanımızda okuyan kızıyla, yeğenimle…
“ Amca, siz neden oruç tutmuyorsunuz?” demişti en saf, en temiz haliyle
Her ne olduysa bu sorudan sonra olmuştu işte
Ortaokula giden yeğenim henüz abimin, yani babasının Alevi olduğunu bilmiyormuş.
Açtım telefonu abime;
Alevi olduğunu çocuklarından gizlediğini o da kabul etti.
Sonra görev yaptığı köyün tutuculuğundan, köyde ki tarikatlardan söz etti;
Etti ama gençlik ateşiyle ve o hırsla yaklaşık üç yıl küs kalmamıza neden olan en ağır sözler çoktan çıkmıştı ağzımdan…
***
Dedim ya aradan yaklaşık yirmi beş yıl geçti
Bu olaydan üç buçuk yıl sonra bir bayram günü buluştuk
Bir bayram günü barıştık
Bir bayram günü dertleştik abimle, uzun uzun sabaha kadar…
Uzadıkça uzuyordu sohbet
Deştikçe deştik günahıyla vebalıyla mektupların, tellerin karşılıklı sustuğu, zulamızda gizlenmiş üç buçuk yılı
Her halinden belliydi, Abim eski abim değildi;
Mutluluk vardı, bir ışık vardı gözlerinde; Bitmek tükenmek bilmeyen, bal damlayan sözlerinde
Bir şeyler diyecekti ama diyemiyordu.
Bir iki kadeh daha ve sonunda karanlıklar söküldü, sözler bir bir döküldü
Yağmur gibi, dolu gibi…
“ Bak bu şiiri ona yazdım, o da şiiri çok seviyor. İlk görüştüğümüzde vereceğim, hem de çerçeveletip vereceğim. Yanına da şu fotoğrafı ilave edeceğim; Şiirdeki dizelerin baş harflerini yan yana getir, benimle onun aşkını görürsün” dedi
Artık faili meçhulün adı da çıkmıştı ortaya izci formasıyla meleği de
Aramızdaki duvarlar yıkılmış, söz dalgaları dinmiş, gözlerimiz uykuyu çoktan yenmişti.
Tan ağarmak üzereydi sanki sohbet, muhabbet yeni başlamıştı.
“ O da benim gibi izci öğretmen. O da dağları çok seviyor. Son iki yazdır çocuklarla birlikte çadırlarda kalıyoruz. Sadece güzel kadın değil aynı zamanda çok güzel bir insan. Çok zenginmiş ama çok mutsuz. Şiirlerime ve bana bayılıyor. Bozdağ da bir keramet var, tepesinde bir Eren yatırı var diyorlar. Belki de o Eren bizi buluşturdu…” diye döküldükçe döküldü…
“ Ama engel çok, imkanlarımız yok be gardaş” dedi çaresizce
“ Aramız çok çok uzak; Adet, töre, ayaklar tutsak, gözler tuzak…”
Uzun bir sessizliği ben bozdum
“ Üzülme be abi ” dedim, “ Gardaşın öldü mü? Benim yerim de uygun, maddi durumum da. Siz tarihi saptayın gerisini bana bırakın, Ben sizi Bodrum da en güzel yerde ağırlarım “
Her şey ayarlanmış, kurulmuş bir saat gibiydi
Bir ay sonra Haziranın ilk haftasında okullar tatile giriyordu
“ Sekiz Haziran” dedi
“Neden olmasın” dedim
Gerisi çorap söküğü gibi geldi
Bir hafta boyunca nereler görülecek? Nereler gezilecek?
Yasaklı bu aşk nerelerde, nasıl gizlenecek…?
Çoktan sabah olmuştu. Yolum daha çok uzundu.
Arkamdan sevinçten yaşaran bir çift göz bırakarak öyle içten sarılıp, öyle büyük umutlarla ayrıldım ki…
Ve aradan bir ay geçmemişti, okulların son haftasıydı
Pansiyon, araba, program her şey tamamdı
Bu büyük aşka katkım, hediyem ve sürprizim olsun diye şiiri ve fotoğrafı çoktan çerçeveletmiştim; Hem de iki adet.
Taa ki beş gün öncesinde üç Haziran gecesi saat üçte gelen bir telefon sesine kadar
“ Abini kalpten kaybettik, haber vermemizi istediler, başınız sağ olsun “ diyordu tanımadığım korkak ve titrek bir ses..
Zaman durmuştu, akıl durmuştu bu ses beni taaa yürekten vurmuştu…
***
“ Hayırdır gözlerin yaşardı, çayın soğumuş, yenileyeyim mi? “ dedi yanımda ki bayan
Aradan tam yirmi bir yıl geçmiş; Beş dakikada çay soğudu da bu acı niye hiç soğumadı onca yıldır yaralı yüreğimde?
Abim gideli tam yirmi bir yıl olmuş.
Şimdi bir ben biliyorum bu aşk öyküsünü, bir de yüzünü bile görmediğim şiirlerini, mektuplarını, fotoğraflarını ulaştıramadığım yürekten yaralı o izci öğretmen…
Aslında Ben, bu öyküyü anlatsam, bu öyküyü yazsam olur mu? diye düşünmüştüm ama aklıma sonradan geldi yanımdaki bayan, “ Yaşanmış en güzel aşk öyküleri ” diyordu.
Bu aşk yaşanmadı ki !!!
|