Halkın torbasında ölü yavrusu
Hükümetin torbasında bir yığın yasaklar…!
DOST KALEMİNDEN…
"İnternet yasaahhh!..." Arada bir yaptıkları gibi dün de toplanıp almışlar çuvalı ellerine, işlerine gelmeyen ne varsa doldurmuşlar içine, garip bir şey bu. Tüm utanmazlıklarını doldurup, adına yasak dedikleri şeyleri de o çuvaldan çıkarıyorlar. Adı da “torba yasası.”. Bu işin en komik tarafı.
İşin en acıklı kısmı, dün bir çuval daha vardı yürekleri parçalayan. Çaresiz bir aile, çocukları hasta, kar yolları kapatmış, kara bahtları beyaz ölüme teslim olmuş insanlar... Bu aile devlet yetkililerinden yardım istiyor ama kimse kılını kıpırdatmıyor. Çocukları hasta doktora yetişmesi gerek. Ama yok ne gelen var ne giden... Gözlerinin önünde ölüyor 4 yaşındaki yavrusu. Acılarını içine gömüp öpmeye kıyamadıkları yavrusunu çuvala koyup atıyor sırtına babası. 16 kilometre yol yürüyüp şehre otopsiye getiriyor. Bu iki çuval da sizin ayıbınızdır. O ailenin çuvalına dokunup kirletmeyin bırakın acılarını yaşasınlar.
Kirli çamaşırlarınızı doldurduğunuz çuvalı iyi koruyun. İçinden kokuşmuş yasalarınızı çıkarın ki. Emekçi insanların yaşadıkları (acılarını-yoksulluklarını-uğradığı haksızlıklarını) örtbas edesiniz.
Sansür getirin, medyayı susturun ki yolsuzluklarınız yazılıp çizilmesin.
Adli makamlarınıza, yasalarınıza müdahale edin ki, katilleriniz ceza almasın. Öldürdüğünüz gençlerimizin davalarını köşe bucak kaçırın en küçük mahkeme salonlarına sıkıştırın ki oldu bittiye getiresiniz.
Nereye kadar gider bu düzen. Büyük ozan Adnan Yücel bir şiirinde “Saraylar saltanatlar çöker” demesinden biliyoruz.
Saltanatınızın sonu yakındır.
Ecdatlarınızın tarihini okuyup onlardan öğreniyorsunuz yasaklar koymayı. Onlar hep baskı zulüm yapmış. Ama birileri çıkıp direnmiş. Direnenleri de okuyun bence.
Bizler kendi tarihimizi okuyup ezberledik. Anıları-düşünceleri bize ışık olan açtıkları yolda yürüdüğümüz kişilerden öğrendik direnmeyi.
Baskılara, fermanlara karşı “Ferman padişahın, dağlar bizimdir" diyen Dadaloğlu’nu biliriz.
Osmanlı'nın zulmüne karşı mücadele ederken. Sevenleri tarafından “Sen köylü bir ozansın. Asarlar, keserler, vururlar seni. Bu sana mı düşmüş” diye uyaranlara; “Bir ben mi düşmüşüm can telaşına” diyen Pir Sultan'ı biliriz.
Mademki fetva bize ait, “ Verin basak bağrımıza mührü ” diyen Şeyh Bedrettin'i biliriz.
Karşınızda dik duran Deniz'leri, Mahir'leri, İbo'ları, Osman'ları, Erdal'ları biliriz.
Ve bizler iki uyanık terzinin oyununa gelen salak kralın hikâyesini okumuştuk. Olmayan elbiseyi varmış gibi gören, salaklığı açığa çıkmasın diye ses etmeyen kral ve kraldan korktukları için şahit oldukları çıplaklığı görmemezlikten gelip, hatta olmayan elbisenin güzel olduğunu söyleyen dalkavukları okumuştuk. Buradaki kral çıplak diyen çocuğu da biliriz.
İnandıkları dava uğruna ölümü göze alan önderlerimizin cesaretleri - inancıyla ve bir çocuğun masum samimiyetiyle doğru bildiğimizi söyleyip “kral çıplak” demeye de devam edeceğiz.
İnterneti kapatırsınız. Gazete ve dergilerimizde yazarız.
Mustafa Karabudak 06.02.2014
|